Görmüyorum

"Akıllısın, yakışıklısın, eğlenceli bi adamsın ama.." dedi. Henüz ama'dan sonrasını duymadan parlak gözlerim ömrü tükenmekte olan ampül gibi kırpıştı. Ardından tekrar ışıldayan gözlerim son kez aydınlattı sevgilimi. Ve söndü. Ama'dan sonrası benimle gelecek düşünülemeyeceğini anlattığı için gözlerime giden elektrik vücudumun trafosu tarafından kesilmişti.

İçimden "belki de daha çıkmam çarşıya" dedim. Sonra güldüm. Sevgilinin gitmesi bu mu demekti? Çarşıya çıkmak ya da çıkmamak? Kısa süreli bir sessizliğin ardından eskimeye yüz tutan sevgili kafenin camından dışarıya doğru bakarak "şu arabalardan bi tane de ben mi alsam" gibi bir şey söyledi. Haklıydı. Artık araba alma fikri iyiden iyiye düşünülmeliydi. Ne cevap verdiğimi hatırlamıyorum. Sadece kısa bi süreliğine ay başında alacağım onbaşı maaşının 21 lira 75 kuruş mu yoksa 21 lira 25 kuruş mu olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum. O ara kalktık zaten. Ya da biraz daha oturduk ama oturmuşsak bile ben o zamana ait başka bir konuşma hatırlamıyorum.

O gün 10 nisan 2011 Pazar'dı. Çarşı dönüşü birliğimize aranıp taranıp girdikten sonra akşam 22.00 sularına kadar devletime, milletime olan asil hizmetlerime devam edecektim. Birkaç saattir sigara içmemiştim. Unutmuşum. Hemen yaktım bi tane. Saate baktım sekize geliyordu ve ben mal yüklemek üzere asansörün gelmesini bekliyordum. Ne ara buraya geldiğim ve burada ne yaptığım hakkında hiç bir bilgim yok gibiydi. Zamanın içinde oradan oraya ışınlanıp duruyorum sandım. Zamanın gerçekten var olup olmadığını düşündüm. Ama çok kısa sürdü. Hemen her düşüncenin kısa bir süreliğine aklına girip kaybolması sıkça yaşanan bir şeydi. Askerlik hizmetine ilk başladığımızda kolumuza yapılan aşılardan şüpheleniyorum.

Yine sigara içiyorum. Telefon kulübelerinde sıra bekleyen askerleri izliyorum. Gece 1-3 nöbetim var, uyumasam mı diye düşünüyorum. Koğuşa doğru yavaş adımlarla gittikten sonra alelacele nöbetten nöbete giydiğim kamuflajlarıma sarılıyorum. İçtimaya yetişme hızıyla giyindiğim kamuflajlarımla aynanın karşısına geçip, yan yan gülüyorum. Saat henüz 11 olmamış. Sigara içe içe nöbet yerine gidiyorum. 11-1 nöbetçisi beni görünce şaşırıp bir şeyler söylüyor. "Sen git, ben tutarım" diyebiliyorum. "Abi tutanak" falan diyor, bir şeyler geveliyor.

Şarkı söylemeye başlıyorum. Telli turnamdan kimseye şikayet etmeyip kendi halime ağlarken için için yanıyor bu gönlüm. Sonra neden seni hala soruyor gönlüm derken bi küçük kızıyorum kendime. Bir insanın üst üste en fazla kaç şarkı söyleyebileceğini düşünüyorum. Haluk Levent'e bir selam çakıp, guinness rekorlar kitabına girmek için çaba gösteren insanların aslında gizli bir örgüt olduğunu tartışıyorum. Tartışma bi sonuca varmadan sona eriyor.

Güleç yüzlü bir 3-5 nöbetçisi geliyor yanıma. Nöbeti vukuatsız bikbik teslim aldım vs. gibi şeyler söylüyor. Sigaran var mı? diye soruyorum. "Yok abi nöbette ne sigarası, kameralar çekiyor görmüyor musun?" diyerek soruma soruyla cevap veriyor. "Görmüyorum" diyorum. "Nası görmüyon abi ahan işte orda kamera, şurda da var o dönüyo mesela" diye ısrar ediyor. "Görmüyorum oğlum görmüyorum, gözlerim artık eskisi gibi görmüyor" diyorum. 3-5 nöbetçisi beni anlamıyor.

1 yorum yap ulen!:

Adsız dedi ki...

kimse askerlik anılarını boyle anlatmaz...soyle oldu boyle oldu..hepsi birbirinie benzeyen hikayeler...şoyle hissettim boyle hisettim diyen yok ya da azdır..bravo!

bikac yazını okudum.kafan iyi calısıyor kelimelerle de aran iyi..argoların arasına gizledigin nitelikli bi gozlem ve yazım gucun var..bence devam et.